Pazartesi sabahları başlayan diyetler, verilen büyük sözler ve hafta sonu tartıda görülen o hayal kırıklığı. Bu döngü çoğumuza tanıdık gelir. Yıllar süren kilo verme mücadelesi, bir süre sonra bedenden çok zihin üzerinde bir yük haline gelir. Peki, onca çabaya rağmen kilolar gitmiyorsa, sorun gerçekten sizin iradenizde mi? Belki de asıl mesele irade değil, zihnin “doydum” deme ayarının bozulmasıdır. Kullanıcı taslağındaki gibi, “Sürekli diyet yapmaktan yorulduysanız, sorun irade değil. Sorun, bilinçaltı doygunluk mekanizmasının ayarsızlığıdır.”
Bu ayarsızlığı hedef alan, bıçak altına yatmadan veya katı listelerle boğuşmadan zihni yeniden programlamayı amaçlayan bir yöntemden bahsedeceğiz. Bu yaklaşımın adı Nörohipnotik Doyum Terapisi®. Kullanıcı taslağında da dendiği gibi, “Cerrahi yok. İlaç yok. Yasak listesi yok.” Bu bir dayatma veya yasaklama değil, zihinsel bir yeniden ayarlama işidir.
Yıllardır Süren Diyetler Neden Sonuç Vermez?
Birçok insan, kilo verme çabalarının boşa gitmesini kişisel bir başarısızlık gibi algılar. Oysa tartıdaki rakam, sanılandan çok daha karmaşık bir denklemin sonucudur.
Kilo konusu bir irade meselesi değildir
Kilo veremediğimizde ilk suçladığımız şey irademiz olur. “Dayanamadım”, “kendimi tutamadım” gibi cümleler kurarız. Ancak kilo verememenin irade zayıflığıyla bir ilgisi olmayabilir. Bedenimizdeki süreçler o kadar karmaşıktır ki, bazen “az yesem de kilo veremiyorum” dediğimiz durumlar gerçektir.
Metabolizmanızın çalışma hızı , hormonaldengesizlikler veya uyku düzeninizdeki bozukluklar bile kilo verme hızınızı doğrudan yavaşlatabilir. Bazı ilaçların yan etkileri de kilo alımına sebep olabilir. Sürekli irade gücüne dayanarak diyet yapmak, bir kası aralıksız çalıştırmaya benzer. Bir süre sonra yorulur ve işlevini yitirir. Bu durum, “diyet yorgunluğu” olarak bilinen zihinsel bir tükenmişliğe yol açar. Kullanıcı taslağının vurguladığı gibi, “Yemek kontrolü güç meselesi değildir.” Asıl mesele, iradenize karşı çalışan otomatik zihinsel alışkanlıklardır.
Tartıdaki oynama Yo-Yo sendromu ve beden
Hızlı kilo verdirdiği söylenen “şok diyetler” pek çok kişinin ilgisini çeker. Kısa sürede hızlı bir kilo kaybı yaşanır, ancak diyet biter bitmez verilen kilolar, bazen fazlasıyla geri döner. Bu duruma Yo-Yo Sendromu denir. Bu sendrom, sadece moral bozmakla kalmaz, aynı zamanda bedenin kimyasını da altüst eder.
Metabolizma bu durumu bir tehdit sayar. Bedenimiz, bu sürekli “kıtlık” (diyet dönemi) ve “bolluk” (diyetin bozulduğu dönem) döngüsünü bir hayatta kalma mücadelesi olarak algılar. Bir sonraki kıtlık dönemine, yani bir sonraki diyete hazırlık için, bulduğu her kaloriyi daha verimli bir şekilde yağ olarak depolamaya başlar. Bu yüzden her yeni diyet denemesi, bir öncekinden daha zor geçer. Beden, kiloları daha sıkı tutar. dirençli kilo böylece oluşur.
Psikolojik etkenler ve kilo korumanın zorluğu
Diyelim ki zorlu bir mücadeleyle kilo verdiniz. Asıl zorluk şimdi başlar. Kilo korumak, çoğu zaman kilo vermekten daha çetrefillidir. Başarısız kilo tedavilerinin veya girişimlerinin arkasında, dikkate alınmayan psikolojik etkenler yatar.
Kilo verme çabalarında karşılaşılan en büyük zorluklardan biri, “verilen kiloyu değersizleştirme” eğilimidir. Kişi, yola çıkarken gerçekçi olmayan bir hedef belirler. 40 kilo vermeyi hedeflerken 20 kilo verdiğinde, başarıyı kutlamak yerine eksik kalan 20 kiloya odaklanır. Ulaştığı noktayı beğenmez. Bu tatminsizlik, kilo koruma davranışlarını bırakmasına yol açar. Kilo vermek bir motivasyon işiyse, kiloyu korumak tam bir davranış değişikliği ve yeni bir benlik algısı edinme işidir.
Gerçek Düşman Fiziksel Açlık Değilse Nedir?
Kullanıcı taslağında “Yemek, yalnızca açlıkla ilgili değildir” denir. Çoğu zaman midemiz değil, ruhumuz acıktığı için yeriz. Kilo yönetimindeki asıl engel, fiziksel açlık değil, zihinsel açlıktır.
Duygusal yeme boşluğunu doldurma isteği
Fiziksel olarak aç olmadığınız halde kendinizi buzdolabının önünde buluyorsanız, muhtemelen duygusal yeme atağı yaşıyorsunuzdur. Bu, bedenin değil, duyguların beslenmeye çalışılmasıdır. Stres , kaygı , öfke ,yalnızlık veya sadece can sıkıntısı gibi duyguları bastırmak için yemeğe yöneliriz.
Yemek, bu durumda bir rahatlama aracı haline gelir. Fiziksel açlık ile duygusal açlık arasında belirgin ayrımlar vardır. Fiziksel açlık yavaş yavaş gelir, her türlü yiyeceğe açıktır ve doyduğunuzda durur. Duygusal açlık ise aniden bastırır; ille de o yüksek kalorili, şekerli veya yağlı gıdaları ister. Mideniz tıka basa dolsa bile ruhunuzdaki o boşluk hissi doymaz. Yeme eylemi bittiğinde geriye sadece pişmanlık kalır.
Yeme alışkanlıkları ve zihnin otomatik pilotu
Gün içinde yediğimiz lokmaların çoğunu bilinçli bir kararla yemeyiz. Davranışlarımız, zihnin otomatik pilotu tarafından yönetilir. Bu otomatik davranış döngüleri, kökleri çok derinde olan alışkanlıklardır.
Yeme alışkanlıklarımız, aile ortamında öğrendiklerimizleşekillenir. Yiyeceklerin bir “ödül” veya “ceza” aracı gibi sunulması, bilinçaltımızda kalıcı kodlar bırakır. Bu otomatikleşmiş döngüleri, sadece irade gücüne dayanarak kırmak neredeyse imkansızdır. Çünkü irade bilinçli zihindedir, alışkanlık ise bilinçdışında. Ve bilinçdışı, iradeye karşı çıktığında her zaman kazanır. Bu döngüyü kırabilmek için, doğrudan bilinçdışına seslenen bir yaklaşıma ihtiyaç duyulur.
Kalıcı Çözüm Arayışları Cerrahi ve Sonrası
Kilo verme mücadelesinde başarısız olanlar için, bariatrik cerrahi gibi yöntemler “kalıcı” bir çözüm gibi görünebilir. Ancak bu yöntemler, kendi fiziksel ve psikolojik zorluklarını beraberinde getirir.
Mide küçültme ameliyatları ve vücuttaki değişim
Tüp mide (Sleeve Gastrektomi) gibi mide küçültme ameliyatları, midenin yaklaşık %80’lik bir kısmının cerrahi olarak alınmasına dayanır. Ancak bu ameliyatların başarısı, sadece midenin hacmini küçülten mekanik bir etkiden ibaret değildir. Asıl değişim, hormonal düzeyde yaşanır.
Midenin alınan kısmı, Ghrelin adı verilen “açlık hormonunu” salgılayan bölgedir. Ameliyatla bu bölge alındığında, Ghrelin seviyesi müthiş bir oranda düşer. Beyin, vücuttan daha az “acık” sinyali alır. Böylece kişi, hem midesi küçüldüğü için daha az yiyebilir hem de kendini hormonalolarak daha az aç hisseder.
Bıçak altına yatmanın görünmeyen yanları
Bu ameliyatlar, sonuçta büyük cerrahi müdahalelerdir ve ciddi riskler taşırlar. Ameliyat sonrası en çok korkulan komplikasyon “kaçak” problemidir. Mideden sızıntı olması durumudur ve hayati tehlikeye yol açabilir. Bunun dışında kanama, enfeksiyon ve ilerleyen dönemlerde şiddetli reflü gibi sorunlar da görülebilir.
Ameliyatın getirdiği zorluklar sadece bunlarla bitmez. Kişi, hayatının geri kalanı boyunca vitamin ve mineral takviyeleri almak zorundadır. Beslenme alışkanlıkları kökten değişir. Ameliyattan sonraki ilk ay, sadece sıvı ve püre ile beslenme gibi katı kurallar başlar.
Beden zayıflarken zihnin şişman kalması
Bariatrik cerrahiden sonra asıl mücadele, genellikle psikolojik alanda başlar. Beden, ameliyatın etkisiyle çok hızlı bir şekilde zayıflar. Ancak zihin, bu hızlı fiziksel değişime ayak uydurmakta zorlanabilir.
Bu duruma “zihinsel obezite” denir. Kişi, tartıda 40-50 kilo vermiş olmasına rağmen, aynaya baktığında veya bir mağazada kıyafet denerken kendini hala obez olarak algılar. Bu, ciddi bir “beden algısı bozukluğudur”. Beden zayıflamıştır ama zihin hala şişmandır. Cerrahi, bedeni zorla değiştirir ama zihni geride bırakır. Bu psikolojik uyumsuzluk, kişinin yeme davranışını başka bağımlılıklara (alkol, alışveriş vb.) yöneltmesine veya depresyona girmesine sebep olabilir.
Hipnoz Zihni Doyuma Nasıl İkna Eder?
Ameliyatın risklerini almadan, zihni doyuma ikna etmek mümkün mü? Hipnoterapi, uygulaması oldukça önemini koruyor. Zihnin algısını değiştirerek bedenin tepkilerini yeniden programlar.
Sanal mide bandı fikri nereden geliyor?
Kullanıcının paylaştığı görsellerde (Görsel 1, Görsel 2) görülen “Sanal Mide Bandı” (Virtual Gastric Band) , cerrahi olmayan bir hipnoterapi tekniğidir. Bu yöntemde fiziksel bir ameliyat, kesi veya anestezi yoktur.
Kişi, derin bir hipnotik rahatlama (trans) durumundayken, uzmanın rehberliğinde midesine cerrahi bir bant takıldığını zihninde canlandırır. Bu bir telkindir. Zihin, yani bilinçdışı ,bu telkini bir gerçeklik olarak kabul ettiğinde, bedene midesinin artık daha küçük olduğu ve daha az gıdayla dolacağı sinyalini yollamaya başlar.
Bu telkini kabul eden kişi, ameliyatın hiçbir riskini almadan, tıpkı ameliyat olmuş gibi daha az yemekle daha çabuk doyuma ulaşır. Porsiyonları doğal olarak küçülür. Hatta bilinçdışı o kadar güçlüdür ki, kişi fazla yemeye kalkarsa midesinde fiziksel bir rahatsızlık veyabulantı hissedeceğine inanır.
Hipnoterapi ile yeme davranışını değiştirme
Hipnoz, halk arasında bilindiği gibi bir uyku hali veya bilinç kaybı değildir. Aksine, dikkatin tek bir noktaya odaklandığı ,bilinçli zihnin eleştirel sesinin kısıldığı ve bilinçaltının telkinlere en açık olduğu doğal bir zihin durumudur.
Hipnozun kilo yönetimindeki yeri, sadece “az ye” veya”miden küçük” telkini vermekten ibaret değildir. Asıl gücü, “duygusal yeme” davranışının kökenindeki tetikleyicilere müdahale etmesinden gelir. Stres, kaygı ve endişe gibi duygular, hipnotik rahatlama altında yönetilebilir hale gelir. Zihin sakinleştiğinde , bu duyguları bastırmak için yemeğe saldırma ihtiyacı da azalır.
Nörohipnotik Doyum Terapisi® Nasıl Çalışır?
Nörohipnotik Doyum Terapisi®, tek başına hipnozdan veya tek başına psikoterapiden daha bütüncül bir yaklaşımdır. Kilo sorununu, hem zihinsel ayarlar hem de duygusal ihtiyaçlar açısından ele alır.
Protokolün dayandığı üç ayak hipnoz psikoterapi ve imgeterapi
Kullanıcı taslağında belirtildiği gibi, NörohipnotikDoyum Terapisi® üç ayrı bilimsel yaklaşımı bir araya getirir:
- Hipnoterapi: Bilinçdışının kapısını aralar. “Sanal Mide Bandı” gibi tekniklerle, beynin “doydum” sinyalini ve mide hacmi algısını yeniden programlar.
- Psikoterapi: Yeme davranışının kökenine iner. “Neden yiyorum?” sorusunun cevabını arar. Bu bir stres tepkisi mi , çocukluktan kalma bir alışkanlık mı ,yoksa bir travma sonrası başa çıkma mekanizması mı?. Psikoterapi, bu altta yatan nedeni bulur ve iyileştirir.
- İmgeterapi (İmgeleme): Bu, zihinde canlandırma tekniğidir. İmgeleme, zihinsel ve duygusal sağlığı destekler. Kişi, bu teknikle sadece midesinin küçüldüğünü değil, aynı zamanda ulaştığı sağlıklı bedeni ve yeni beden algısını da zihninde yaşar.
Bu üç tekniğin birleşimi, yöntemin gücünü oluşturur. Sadece hipnoz (sanal bant) uygulansa, kişi çabuk doyar ama strese girdiği an yine yiyebilir. Sadece psikoterapi uygulansa, neden yediğini bilir ama yılların verdiği otomatik yeme dürtüsünü durdurmakta zorlanır. NörohipnotikDoyum Terapisi® ise; psikoterapi ile sebebi bulur, hipnoterapi ile otomatik ayarı (doygunluk) düzeltir, imgeterapi ile yeni hedefi (sağlıklı beden) zihne yerleştirir.
Doygunluk hissi yeniden ayarlanabilir mi?
Kullanıcı taslağındaki kilit cümle şudur: “Doygunluk bir hissetme biçimidir.”. Bu his, sadece midenizin duvarlarının gerilmesiyle ilgili fiziksel bir durum değildir. Doygunluk, beyinde başlar ve biter. Mideden beyne giden kimyasal sinyaller (CCK veya leptin gibi ) ve beynin bu sinyalleri “doydum” olarak yorumlamasıyla ilgilidir.
Sürekli diyet yapmak ve duygusal yeme krizleri, beynin bu doğal sinyallere karşı duyarsızlaşmasına yol açar. Bu, “bilinçaltı doygunluk mekanizmasının ayarsızlığıdır”. Kişi, fiziksel olarak doymuştur ama zihnen tatmin olmaz. Nörohipnotik Doyum Terapisi®, beynin doygunluk hissini yöneten bu “derin dürtü merkezlerine” odaklanır. Tıpkı bir termostatın ayarını değiştirmek gibi, beynin “doydum” sinyalini daha az miktarda yiyecekle vermesi için onu yeniden eğitir.
Dr. Serkan akıncı kliniği yaklaşımı (Online + Yüz Yüze)
Kullanıcı taslağında belirtildiği üzere, bu tescilli protokol Dr. Serkan Akıncı Hipnoterapi Kliniği bünyesinde uygulanmaktadır. Kliniğin hem yüz yüze seanslar hem de online terapi imkanı sunması, bu yönteme coğrafi bir engel olmadan, farklı şehirlerden veya ülkelerden de erişilebilmesini sağlar.
Terapi Sonrası Hayatınızda Neler Değişir?
Bu tür bir zihinsel yeniden ayarlama, kişinin yemekle olan ilişkisini kökten değiştirir. Bir irade savaşı, yerini doğal bir dengeye bırakır.
Yasak listesi olmadan porsiyonların doğal küçülmesi
Bu yaklaşımın en çarpıcı farkı, katı diyet listeleri veya “yasak yiyecekler” sunmamasıdır. Psikolojik olarak, bir yiyeceği “yasak” ilan etmek , o yiyeceği daha çekici hale getirir ve bir kısır döngü başlatır.
Nörohipnotik Doyum Terapisi® ile yasağa gerek kalmaz. Çünkü zihnin “doygunluk ayarı” düzeltildiğinde, kişi doğal olarak daha az miktarla tatmin bulur. Porsiyonlar, bir irade savaşıyla değil, kendiliğinden küçülür. Kişi kendini zorlamadan, daha azla doymayı öğrenen bir zihne kavuşur.
Tatlı krizleri ve gece yemelerinin azalması
Terapi, sadece mide hacmi algısına değil, duygusal tetikleyicilere de odaklanır. Stres ve kaygı yönetimiöğrenildiğinde, bu duyguları yatıştırmak için başvurulan tatlı isteği veya gece atıştırmalıkları dürtüsü de zayıflar.
Kullanıcı taslağının vurguladığı “yemek sonrası pişmanlık döngüsü” böylece kırılır. Bu döngü şöyledir: Duygusal boşluk -> Yeme atağı -> Pişmanlık ve suçluluk -> Bupişmanlığın yarattığı yeni stres -> Stresi bastırmak için tekrar yeme atağı. Bu bir kısır döngüdür. Nörohipnotik Doyum Terapisi®, bu döngünün hem “duygusal boşluk” ayağına (psikoterapi) hem de “yeme atağı” ayağına (hipnoterapi) aynı anda müdahale ederek döngüyü kalıcı olarak kırmayı hedefler.







